18 Mart 2018 Pazar

Ne tür bir yemek seti sizi bir birey olarak tanımlıyor?

Soruların sorulup cevapların şıklarla sunulduğu bir yazı olmayacak. Yazının amacı sizlerin sorular sorabilmesini sağlamak. Kimsenin sorgulama yetisine kuşku okları yönelttiğimden değil, birlikte bir karşı gelme anı yaşayalım istiyorum.

İnsanların soru sorma biçimleri reklamlardaki gibi, cevaplara koşullanmış olabiliyor.

''Yoksa siz hala denemediniz mi?''

Denemeliyiz yani.

''Hayatım, sen de bu yemek setini beğendin değil mi?''

Beğenmişim.

Aynı biçimde hayatın her alanında bir şeyleri yapmak durumundaymışız gibi yaratılmış sahte algılar, karar alacağımız sıradan veya kritik her anda bizi bekliyor.

"Bu davranışı büyütecek değilim herhalde."
"Bunu yapacak değilim."

Bizden beklenenleri diretenlerin sesleri bizim iç seslerimiz oluyor. Diretme dediğime bakmayın, artık kimsenin bir şey direttiği yok. Hayatın çoğu alanında tek doğru kabul ettirilmiş durumda. "Bu dediğine ahlak, töre, yasa, kural, düzen denir." diyebilirsiniz. Benim doğrularıma karşı gelmek kolay zaten.



İç sesleriniz -eğer kendi değerlerinizi oluşturup onlar çerçevesinde yaşamıyorsanız- çoğunlukla çevrenizden duyduklarınızın sizde yer edinmiş halidir. Küçükken, ateşe elinizi sürmemenizi size öğreten annenizin öğütleri her zaman bu kadar masum yardımlarla sınırlı kalmaz. Bir yaş sonra anneniz ''öyle'' çocuklarla fazla oynamamanız gerektiğini öğütler. Bir yaş sonra ''bu'' davranışlar için büyümüş olduğunuzu. Bir yaş sonraysa farklı bir şeye müdahale eder. Anneniz veya babanız -sizi kim büyüttüyse- (ikisinin özenini üzerinizde hissettiyseniz biraz daha şanslısınız) siz yaş aldıkça iç sesinize bir ses daha eklerler. Aslında birçok insan anne babalarının üst modelleridir. Onların fikirlerinin bir tık daha radikaline sahip yavrular. Herkesin düşünce yapısı anne babası tarafından şekillendirilir ama bir yere kadar. Baş kaldırma yaşları olan ergenlik dönemindeki düşünce yapılarımız onların tam tersi şekilde şekillenir. Bu isyan döneminde çocuklar doğru veya yanlış değil, aksini işlerler. Başlarına bela açılırsa anne ve babalarından aldıkları öğütlere daha sıkı bağlanırlar. Gelmezse, birey olma yolunda daha emin adımlar atma temelini oluşturmaya başlayabilirler. Görüyorsunuz, zihnimize kendi deneyim ve çıkarımımız olmadan atılmış her tohum aslında birer zehir. Ebeveynimizden evrilmemiş düşüncelerimizi ancak bu isyan yaşlarında oluşturabiliriz. Oluşturabilirdik. Eğer oluşturmamışsanız, hayatınız bundan daha iyi bir yere gitmeyecek demektir.



Kendine öğretilenin üzerine bir şey katmayan kişi, birey değildir diyorum. Birey olmak vatandaş olmak değildir. Birey olmak aile bireyi olmak da değildir. Birey olmak ve kimliğe sahip olmayı karıştırmayın. Kendi içinde, kendi sesini duyamamış bir insan; ona sunulanı sorgulamadan kabullenmiş ve kendine uymadığını söyleyerek reddetmek yerine, kendini ona göre şekillendirmek zorunda kalan bir insan kimliklere sahip olabilir ancak bahsettiğim düzeyde bir birey asla değildir. Bunu değiştirmek isteyen varsa eğer, annesinin ona öğütlediklerini bir gözden geçirsin. ''Saygısız olmak'' korkusuyla karşı gelmediğiniz insanın sözlerinin sizdeki etkilerinden başlayarak her şeyi sorgulayın. İster 15 olun ister 25 ister 35, bu dediklerim aklınıza yatıyorsa bir defa yapın. İnanın bana annesini dinlemeyip çamur yiyen, sert zeminlerde koşan çocukların hayatları sizinkinden çok daha farklı.



Bu yazıda yazılanların aksini düşünüyor olmanız benim çok da umrumda değil. Yazıyı dağınık, üslubu saldırgan bulduysanız bu benim problemim olamaz. Bir de yukarıda yazılanlar düşünce suçu teşkil ediyorsa, hiçbirini desteklemiyorum. İyi günler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder